ÇATLAMA CESARETİ GÖSTEREBİLEN TÜM TOHUMLARA…

ÇATLAMA CESARETİ GÖSTEREBİLEN TÜM TOHUMLARA…

-Kitap: Hoş geldin… Zamanı geldi demek…

-Ben: ??!!

Her bir yeni  kitabı okumaya başlamadan önce, bir düşünce yerleşir aklıma; adeta kitaplar benimle konuşuyormuşçasına. Kitap rafımda duran bu kitap beni neden şimdi çağırırdı? Bu sefer neyin vakti gelmiştir diye…? Beni bekleyen, hayatım için doğru yer ve zamanda kurgulanan bu senaryonun hangi bölümünde hangi rolünde yer alacaktım? Kitabı hiç düşünmeden aldım raftan.

ÇATLAMA CESARETİ GÖSTEREBİLEN TÜM TOHUMLARA ADANMIŞTIR… diyordu Fi yazarı Azra Kohen. Kitap, deneyimin içinde kaybolmak yerine korkmadan deneyime sahip olmanın yolculuğunu, farkındalığın önemini, KENDİ POTANSİYELİNİ KEŞFETME CESARETİ gösterebilmiş gerçek kişileri konu almıştı. Okumalıydım.

“Vakit kendini dönüştürme vaktidir. Şimdi, tam da burada! Neden duruyordum o halde!

Benim YAŞAM BOYU ÖĞRENME YOLCULUĞUM da böylece başlamış oldu sanırım.

Heraklitos’un, ”Her şey akışkan haldedir ve hiçbir şey durağan değildir”, deyişi insanlığın değişimi algılama ve ona uyum sağlama sürecinin başladığını gösterirken; “Sizin için değişim bittiğinde, siz de bitmişsiniz demektir”, demiyor muydu Benjamin Franklin?

Her iki görüşte de 21.yüzyılda değişim ve dönüşümün sağlanması gerektiğine dair gereken stratejiler, kavramsal, teorik ve uygulamaya yönelik anlayışlar* geliştirilmesi gerektiğinin adeta tohumları atılmıştır.

Benim hikayem de böyle başladı sanırım.

Kendimin en iyi versiyonu olmak için neyim varsa koydum bavuluma, düştüm yollara.

Yolculuk boyunca elimden düşürmemem gereken bir kitapçık koydum cebime. Bu kitapçıkta her dilden, her dinden, her görüşten ve anlayıştan anekdotlar vardı. Hatırlaması kolay, uygulamaya değer ve teşvik edici olgular adeta birer atasözüne veya deyime dönüşmüştü. Her fırsatta herhangi bir sayfasını açtığınız anda size, ihtiyacınız olan şeyle ilgili mesaj vermek için hazırlanmış hissi veriyordu ya da ben öyle düşünüyordum.

İlk sayfayı açtım:

“Zaman böylesine hızla akıp giderken, gerisinde kalmadan, karmaşık ve önceliklerin değiştiği bu dünyada başta İYİ bir insan olarak, KENDİNİ YÖNETME becerisi kazanmaya çabalayarak, kendi anlayışını ve öğrenme gereksinimlerini gözlemleyerek, hatta sınırlarını aşarak emin ve doğru adımlarla, görerek, duyarak, yaşayarak, sorumluluk alarak, inanarak, yaratarak, karar verebilme cesareti göstererek, toplumun diğer bireylerinin de işine yarayacak fikirler üreterek, anlatarak-hikayelerin, yeniliğe ve farklı bakış açılarına uyumlu olarak, girişimcilik ruhunun da yardımıyla sistemler arası ilişkileri anlayarak, esnek ve istekli olarak, problemi değil çözümün bir parçası olmayı davranışa dönüştürmeye çalışarak, planlama yapmayı davranış biçimine dönüştürmeye çalışarak, bilgiyi eleştirel ve yeterli düzeyde değerlendirerek, etik ve yasal konularda temel bir anlayışa sahip olarak, kendine yatırım yaparak, yıldız takımlar kurarak, ADİL-SAYGILI-AKTİF kendini sürekli değerlendiren bir LİDER  olmaya çalışınız”… diyordu. Ne kadar da uzun bir cümleydi aslında. İdrakı zordu, çok derindi ve anlaması epey zaman alacaktı. Zahmetli bir işti. Ancak bildiğim bir doğru vardı: Eğer yürüdüğüm yolda hiçbir engel yoksa yol beni hiçbir yere götürmeyecekti .

Kalbimde, aklımda ve ruhumda kopan fırtınalar tam da burada dinmeye başladı. Kelimelere sığdıramadığım çoğu şey kelimelere dökülüvermişti sanki birden. Minik cep rehberimin ilk sayfasını mamla, ne kadar olduğumun farkına varmam bir oldu. Bu ruh belki de genime sır gibi saklanmıştı. Birileri hayatımda bunu açığa çıkarmakla görevlendirilmişti. ANLADIM, AYDINLANDIM. Bu bir ömür yolculukmuş, tadını çıkarmaya karar verdim.

Aradan çok geçmeden rastgele farklı bir sayfa daha açtım, heyecanla ve sabırsızlıkla göreceklerimi beklerken:

“ Liderlik, tutkusuz yapılamaz. ”diyordu. Bir işi başarabilmek için onu sevmek çok sevmek gerekir-miş. Tabii ya! Zorunluluk yaratmadan, keyif vererek… Başarı da üç şey istermiş: Tutku, teknik ve cesaret.

Başka bir sayfa:” Farketmeye başladığın zaman harekete geç”, diyordu. Bugün uygulamaya geçirilen iyi bir plan, yarın uygulanacak mükemmel bir plandan daha iyidir demiş George Patton. Geç kalma, uyan! Karar ver tabii bir şeyden vazgeçmeyi göze al. Bilirsin ki, karar verme aynı zamanda bir vazgeçmedir. Risk al, önceyi ve sonrayı düşün. Zordur, ancak unutma ki iyi liderler kolay yetişmemiştir. İnandıklarını savunmak için pasif de olsa direnecek çarpışmaya hazır olacaksın. Eylemler kelimelerden güçlüdür hatırlayacaksın.

Ayracımı koyduğum başka bir sayfa, dikkatimi daha önceden çekmiş olmalı ki… yeniden bakmak istedim. Bu sefer neyi nasıl idrak edecektim? Okudum bir çırpıda. Hepimizin trajik hikayesini bildiği üzere, okuduğu veya izlediği Transatlantik yolcu gemisi TİTANİK ile ilgili bir yazı. 1912 yılında, son 30 yılın en sıcak kışı yaşanmış ve Kuzey Kutbu’ndan daha fazla buz kütlesinin koparak denize açılmasına sebep olmuş. 15  Nisan 1912 gecesi daha ilk seferinde bir buz dağına çarpmış ve yaklaşık iki saat içinde Kuzey Atlantik’in buzlu sularına gömülmüştür. Bu hikayenin burada ne işi vardı? Ne anlatmak istiyordu veya neye ışık tutmaktaydı? Altını çizdiğim ve yanına soru işaretiyle ünlem koyduğum bir kelimeyi fark ettim. Kaptan!?

 Rivayete göre diğer gemilerle çetin rekabetler yaşadıkları için tam beş kez gelen buzdağı uyarı mesajlarına itibar etmeyip saatte 45 km süratle gitmeye devam etmişlerdi. Bu süratte bir geminin yönünü 45 derece değiştirebilmesi için 1.5 km lik mesafeye ihtiyacı olurmuş**. Bu geminin LİDERİ kimdi? Takıldığım nokta bugün bu işte. O zaman ne düşünmüşüm kim bilir? Ama bugün bu sorunun cevabını bulmayı bekliyorum. Gelecekteki potansiyel gelişmeler için önceden fikri hazırlıkları yapmayı gerektirmez mi liderin ÖNGÖRÜ. O kaptan meğer bana, iyi bir liderin, gelecek ile ilgili farklı senaryoların nasıl ve neden çıkabileceğini hesaplayabilen, temel belirsizlik sınırlarını tanımlayabilen ona göre harekete geçebilen, anlık karar verme yetkinliğine sahip, geçmişteki gelişmelerin- paniklemeden-gelecek sorunlar üzerinde etkin çözümcü yollarını bulmaya çalışan kişinin ta kendisi olduğunu anlatıyormuş. Öngörü denen şeyin bir liderin en temel özelliği olduğunu, şimdi anladım. Anladım ki…

Benim “İyi” liderim Mustafa Kemal Atatürk gibi ;

“Ben bir işte nasıl muvaffak olacağımı düşünmem. O işe neler mani olur diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür.” ve “felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır , geldikten sonra dövünmenin anlamı yoktur.” diye düşünebilendir.

Kaynakça:

*http://dosya.marmara.edu.tr/

** sabah.com.tr-titanikin-buyuk-sirri

NOT:

Yazımda birçok arkadaşımın konu üzerindeki görüşlerine de isim vermeksizin örtük mesajlarla yer vermek istedim. Hepsi benim için çok anlamlı ve oldukça değerlidir.

Hepsine teşekkürler.


Yazan: (Okulu Dönüştüren Liderlik Programı Katılımcısı) Feyza BELLİ

 

Bir yanıt yazın