Eğitimciler Neden Blog Yazmalı?

Eğitimciler Neden Blog Yazmalı?

Eskiden işe alımlarda öğretmenlere en son okudukları kitapları sorardık. Şimdiyse takip ettikleri eğitim blogları onlara mülakatlarda artı puan kazandırıyor. Hele ki öğretmenin deneyimlerini paylaştığı kendi eğitim bloğu varsa, diğer adaylarla arasında ciddi anlamda bir fark oluşuyor. Çünkü bloglar aynı zamanda kişisel portfolyo olarak kabul ediliyor.

Bir iş görüşmesine gittiğinizde cevaplayabileceğiniz soru sayısı ne de olsa sınırlıdır. Kimi zaman hiç de beklediğiniz güçlü sorular gelmez. Oysa ki bloğunuzun varlığı, sizin hayata, eğitime bakış açınızdan tutun da yaptığınız uygulamalara, bilgi birikiminize kadar hakkınızda çok ayrıntılı bilgi verir.

Biz eğitimciler son zamanlarda öğrencilerin üst düzey zihinsel becerileri kazanmalarının öneminden bahsedip duruyoruz.  Bunu yaparken kendi üst düzey zihinsel becerilerimizi harekete geçirmenin en iyi yolunun yazmak olduğunu unutuyoruz nedense.  Yazarken analiz, sentez, değerlendirme ve yaratma basamakları aktif hale geliyor ve tüm bu basamaklar, bilişim çağının taksonomisindeki son basamak olan “paylaşmak” ile birleştiğinde deneyimlerimizi kişiselleştirmenin en ilham verici yolunu keşfetmiş oluyoruz.

Bu durum, kişinin kendisine neyi nasıl düşündüğünün farkına vardıran içsel bir keşfin yanı sıra,  düşüncelerinin başkalarına ne düşündürdüğünü ya da neyi yapmaya sevk ettiğini anlamak gibi büyük bir motivasyon sağlıyor.

Günümüzde kişisel deneyimler, birinci ağızdan bilgiler, eğitimle ilgili ezber bozan fikirler,  sonuç olarak paylaşım ekonomisine katkıda bulunan kişiler ve kurumlar ister istemez eğitim politikalarını şekillendirmeye, yönlendirmeye ve ufuk açmaya devam ediyorlar.

Okulların web sayfalarının yıllar içinde geçirdiği evrim izlendiğinde, durağan bir içerikten çok, içeriklerin sürekli güncellenen, daha kişiselleşmiş bir yapıya doğru gittiğini görmek mümkün.

Yapılan araştırmalar da okulların web sayfalarındaki durağan içerikleri ağırlıklı olarak o okula iş başvurusu yapmak ya da okula ürün pazarlamak isteyen kişilerin okuduğunu gösteriyor. Çocuğu için okul araştıran velileri de hesaba katacak olursak veli bir kez kayıt yaptırdıktan sonra okulun web sayfasında en çok ilgilendiği bölümler, güncel haberler, duyurular, etkinlik takvimi, sınav takvimi, yemek listesi ve öğrenciyle ilgili bilgilendirme ve ödevleri takip edebileceği şifreyle girilen uygulamalar oluyor. Diğer bölümlere ise neredeyse hiç girmiyorlar.

Bundan yıllar önce okulumuzun web sayfasını yaparken ben de çok miktarda durağan içerik üretmiştim. Vizyon, misyon, felsefe ve temel ilkeler, ders hedefleri, okul yaşamı….. yazdım da yazdım. Her sene revizyondan geçen sitemizde bu bölümleri durmadan kısaltıyor, bazen tamamen çıkartıyor olmamız da bu eğilimi doğrular nitelikte.

Özellikle okuldaki çalışanlar tarafından takip edilen blogların farkındalık yaratma,  yeni tartışmalara ve dolayısıyla düşünsel süreçlere zemin hazırlama etkisi yadsınamayacak ölçüde.

Geçtiğimiz eylülde artık geleneksel hale gelen “Okula Merhaba” atölyemizde aramıza yeni katılan çalışma arkadaşlarımızı da hesaba katarak bir “öneriler” oturumu yapmıştık. Öğretmenler birbirlerine üç farklı öneri sundular:  En çok takip ettikleri eğitim bloğu ya da blogları, mutlaka her eğitimci tarafından okunması gerektiğini düşündükleri kitaplar ve eğitimle ilgili izlenmesi gereken filmler.  Tüm öneriler toplanıp benzer olanlar elendikten sonra bir liste oluşturduk ve bunu tüm ekiple paylaştık.

Okulda ortak bir dil ve referans çerçevesi oluşturan bu çalışma, değerlerimizi ve uygulamalarımızı sürekli olarak sorgulamamızı ve gözden geçirmemizi sağlayan yaratıcı bir atmosfer yarattı ki bunun çok değerli olduğunu düşünüyorum.

2011 yılından beri kişisel bloğum http://www.guneslibirgun.com/‘da eğitimle ilgili yazılar yazıyorum. Ne zaman yazmaktan uzaklaşsam ya da ne için, kimin için yazdığımı sorgulasam gün geçmeden beni yazmak konusunda yeniden motive eden, hiç tanımadığım insanlara sağladığım katkıyı vurgulayan bir mesaj alıyorum.

O zaman anlıyorsunuz ki yazdıklarınız, etki alanınız dışında da bir yerlere ulaşıyor ve etki alanınız giderek genişliyor. Gayesi, iz bırakmak olan bir meslek için bundan daha anlamlı bir şey olabilir mi?

 Aysun Yağcı

Yazar

Ayhan Aydın, “Eğitim Hikayedir” adlı kitabında eğitimi en çok benimsediğim haliyle şöyle tarif eder: "Eğitim, her şeyden önce empatik, farkındalık, duyarlık, sevecenlik, nezaket, hoş görü, anlayış ve sevgi gibi duygusal dönüşümleri kazandırma amacına dönük örüntülerden oluşmalıdır. Bu bağlamda hikaye insanların içinde yaşadıkları hayata ve kendilerine bakabilecekleri bir aynadır. Gerçekte hikayenin insanoğlunun bütün bilgeliğini, örtülü ya da açık hastalıklarını yansıtan gizemli bir gücü vardır. Bu nedenle eğitim, bir bakıma hikaye anlatma ve anlama sanatıdır." İşte bu yüzden eğitimle ilgili tüm yazılarım bir hikayeyle başlar.

8 comments

Aysun Yağcı için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et