Öğretmen İçin Sorulması Zor Fakat Öğrenciler İçin Yararlı Bir Soru

Öğretmen İçin Sorulması Zor Fakat Öğrenciler İçin Yararlı Bir Soru

Öğretmen sınıfta bir önceki eğitim-öğretim yılında motivasyonel anlamda bir şeylerin ters gittiğinin farkında fakat ne olduğunu keşfedemiyor. Öğrencilerini yeni dönemin başında öğrenme motivasyonu anlamında bir üst düzeye çıkarmak istiyor. Fakat bunun için öğrencileri neyin daha çok motive edeceğini ve nasıl bir yol izleyeceğini en etkili şekilde belirlemesi gerektiğini düşünüyor. Ki kendisini ve öğretiminin kalitesini bu doğrultuda nasıl değiştireceğine karar verebilsin…

Öğretmenin bu durum için seçebileceği iki yol var:

  1. Yaptığı uygulamaları çeşitlendirmek
  2. Öğrencilerine “Bu dönem benden beklentileriniz neler?”, “Sizin derslere karşı daha motive olabilmeniz için ne yapmam gerekir?” sorusunu sormak

“Öğretmen ikinci yolu tercih ettiğinde; eksik veya yanlış bir şeyler olduğunu ifşa eder miyim?”, “Öğrenciler karşısında öğretmen kimliğime zarar vermiş olur muyum?”, “Otoritem sarsılır mı?” Sorgulamalarını ne kadar içten içe yapıyor olsa da, sorunu çözmek için en doğru yolun bu olduğuna karar veriyor ve ikinci yolu tercih ediyor.

Öğretmen ilk olarak sınıfta öğrencilerine 2.seçenekteki soruyu soruyor. Öğrenciler bu soruya şaşırıyorlar ve öğretmenlerine duydukları saygı ve sevgiden dolayı; “biz çok mutluyuz”, “siz çok iyi bir öğretmensiz” ve “bize çok iyi öğretiyorsunuz”, “sizin hiçbir eksiğiniz” yok vb. gibi yanıtlar veriyorlar.

Öğretmen bu cevaplara haliyle gülümseyerek karşılık veriyor. Öğretmen çocukların sınıfta mutlu olmarıyla ilgili bir sıkıntılarının olmadığının farkında. Onun derdi tamamen öğrenme motivasyonun zaman zaman düşmesi ve bu durumun öğrencilerin öğrenmelerini olumsuz yönde etkiliyor oluşu…

Daha sonra sınıfa bir açıklama yaparak soruyu sorma yöntemini değiştiriyor.

Ve öğrencilerine:

“Çocuklar, hepinizin ben de dahil olmak üzere bu sınıfta olmaktan keyif aldığımızı biliyorum. Ama zaman zaman yoğun geçen derslerde motivasyonunuzun düştüğünü gözlemliyorum. Ve bir öğretmen olarak ilk önce bu olumsuzluğun sorumluluğunu kendi üzerimde görüyorum. Herkesin kendini geliştirmesi, yaptığı uygulamaları yenilemesi gereken yerler vardır. Sizler dürüst olarak derslerde daha motive olabilmeniz için bundan sonra neyi daha farklı yapmam ve hangi yönümü geliştirmem gerektiğini yazarsanız beni üzmezsiniz. Aksine bir sorunuma, daha doğrusu sorunumuza çözüm üretmemi ve kendimi geliştirmemi sağlarsınız.”

Öğrenciler hayretle öğretmenlerinin bu konuşmalarını dinliyorlar ve gerçekten öğretmenlerinin amacının ne olduğunu anlıyorlar. Öğretmen tüm çekincelerin ortadan kalkması için öğrencilerine birer kağıt veriyor.

Öğrenciler öğretmenlerinden tüm beklentilerini tüm kaygı ve çekinceleri ortadan kalkmış bir şekilde kağıda döküyorlar.

Daha sonra öğretmen o günün akşamında tüm öğrencilerin yazdıklarını analiz ediyor. Kağıtların hepsini üst üste 3-4 defa okuyor ve en çok tekrar eden yani öğrenciler tarafından en çok yazılan beklenti ve istekleri ortaya çıkarıyor.

Öğrencilerin öğrenme motivasyonlarının yükselmesi anlamında öğretmenlerinden en çok bekledikleri;  derslerde daha çok grup çalışmalarına (işbilikçi öğrenme), oyun ve canlandırma etkinliklerine yer vermesi olarak ortaya çıkıyor.

Öğretmen bu sonuçların çıkmasına çok seviniyor ve bu sonuçlar sonrasında ortaya koyduğu ihtiyacı çözmek için bir eylem planı geliştiriyor. Derslerinde daha fazla akran etkileşimini destekleyecek aktivitelere, aktif öğrenme tekniklerine yer veriyor.

Ve bu eylemi hayata geçiriyor.

Peki ya sonuç?

Öğretmenin sene sonunda ve süreçte yaptığı değerlendirmeler sonucunda öğrencilerin derslerde daha aktif olduklarını, öğrenme sürecini daha çok içselleştirdiklerini ve öğrenme motivasyonlarının arttığını gözlemliyor. En şaşırtıcı sonuç ise öğrencilerin bu uygulamalardan sonra akademik başarısının eskiye göre daha yükseliyor oluşu oluyor.

Bunun yanında çocuklar doğal olarak, öğretmenlerinin yazdıkları beklenti ve isteklerine cevap veriyor oluşu onları çok mutlu ediyor. Süreci en az öğretmenleri kadar (karar verme sürecinde yer aldıkları için) benimsiyorlar.

Peki ya öğretmen birinci yolu seçseydi:

Öğrencilerin ihtiyaçlarının gerçekte ne olduğunu bilmeden, bunu dert edinmeden yine üstten  bir anlayışla onlar için doğru olana bireysel karar vermiş olacaktı. Ve ne öğrenciler sürecin sorumluluğunu bu kadar içselleştirmiş olacaktı, ne de öğrencilerin ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılamış olacaktı. Ve sonuç olarak ikinci yolu seçmiş olduğunda aldığı verimi alamayacaktı.

Evet ikinci yol, çoğu öğretmen için öğrencilere ben eksiğim, yanlış giden bir şeyler var diyebilmek adına zor bir yol. Hatta öğretmenin topluma yüklediği anlamın ötesine geçebilmek kadar zor…

Fakat hem sunulan öğretimin kalitesi hem de alınan verim anlamında çok etkili bir yol…


Barış Sarısoy /twitter: @barissrsy

Yazar

Akademik Koordinatör & Eğitmen

Bir yanıt yazın